SIENNA
Eski şehrin dışlarında bir yere park edip, fersahlarla yürüyüp, kendimizi okuduğumuz bir turist kitabının ilk defa bu kadar içinde bulduk. Kuru, kuru, tatsız yazılarda değil, renkli, bol renkli resimlerin içinde.
Taraf tutarmış gibi olmamak için farklı yarışmacıların renkli eşarplarından aldık, galiba şapka ve kaşkoller de. Birkaç fersah da, çamaşırların festival şerefine yerlerini bayrak ve flamalara bıraktığı orta çağ sokaklarında yürüdük; atlarla, şaklabanlarla, amigolarla, davul ve muzikalarla.
‘Eskiden de bu kadar çok insan olur muymuş 16 Ağustoslarda?’ ‘Olursa da, bu küçücük büyük meydana nasıl sığarlarmış?
Bizi en çok düşündüren, flamalar kadar renkli , orta çağlar kadar bunaltıcı, tozlu, bol bol turistli sokaklara bakan loş avlulu, dap daracık evlerde oturan insanların yaşamları oldu.
Gürültü, patırtı bitip de kuru havalarda çamaşırların tekrar bayrakların yerini aldığında, güneş ışıklarının erişebilme çabalarından vazgeçtiği, ve sonra da yağmurlu, yağmurlu sonbahar - kışlarda o mum ışığı ampullerin aydınlatamadığı evlerde ıslak palto kokusu ile başka kim bilir ne kokular karışır, kaç ay boyunca?
Coşku ve heyecanın yerini yorgunluk ve depresyona bıraktığı süreci hatırlamak zor. ‘Muhakkak açlıktan huysuzlaştı çocuklar,’ gibi tipik bencil ve empatisiz mantık yanlışları yaparak fersahları arabaya doğru geri teptik.
Galiba yaşamanın cazip olmadığı, hatta korkutucu geldiği yerleşim yerlerini gezmek etikal gelmiyor Eser ve bendeki bizlere.
Ahmet C. Çelebiler
2006
No comments:
Post a Comment