İSKELE – VAPUR İNSANLARI
Hep çıkarlar birileri vapurlar iskeleye yanaşınca; yanaşırken de. Çoğunluk bekler, küs küs, heyecansız, gidecekleri yer belli ve zamansız, geldikleri yer meçhul ve önemsiz. Tekrar gelip tekrar gideceklerinin farkındamıdırlar, o pek bilinmez.
Yarın gene ineceklerdir o iskelede, hep hafta içi tarifesinden başka bir vapurdan; Sütlüce varken geç, ondan daha süratli Boğaziçinden daha erken; şimdi ise insan isimlilerden; sanki birileri birçok başka insanı taşırmış üstünde, içinde, sanki bu bir adet, gelenekmiş gibi isimlendirilen yeni Şehir hatları vapurlarından.
Arabalı vapurlarla iletişim daha fazla olmaz binenler için. Ama, seyirci olan ve hayalinde oyuncak ilaç kutusu kökenli otomobilleri yerleştiren çocuk için otomobil de bindiği vapur da daha yakındır, suratları belirsiz, koyu renk kıyafetli hepsi birbirinin aynı insanlardan.
Kutu otolar sokulup sıkıştırılır Onaltı-Onsekiz araçlık Sahilbent veya Altmış üç araçlık Karamürsele ve sonra çarklarını kaybeden araba vapurlarına, insanlarını boşaltıp üst kata yollamak üzere.
Çıkanlar güvertede, üşenenler oto esaretinde her daim demli acı çay içerler küçük, ince belli ince camlı, altın yaldızlı bantlı bardaklardan. Sallanan ıslak tepsilerde servis yapılır, bahşişe alışık olmayan, müphem, isimsiz kişiler ve Dodge, Desoto, Chevrolet, Peugeot, Mercedesler arasında dolaşan, bezgin de olsa süratli bilgeler tarafından.
Otolar canlanmaz aslında sürücüleri binip, yürüyüp gittiklerinde; binenler gibi unutulma yolunda benzerlerinin arasına karışırlar, üniformalı askerler, önlüklü ilkokul çocukları gibi.
Ben de oralardan ayrılıp ilaçların kutularından çok kendilerini kullanmayı hayal etmeden bir gün uygulamaya başlayarak benzer olup olmadığı belirsizlerin arasına karışırken, benzer olmadığıma ikna olma ve edebilme yönünde ıslak tepsimi sallayarak sessizce iskeleye doğru yöneldim.
Ahmet C. Çelebiler
Nisan, 2014